1950’nin Mart ayı.
Mecliste af müzakereleri
yapılıyor. Hapishanelerde içten içe neşe, belli belirsiz de endişe.
Bursa Cezaevi tıklım tıklım. 600’den
fazla mevkuf ve mahkûm var. İçeride herkes birbirleriyle şakalaşmaya, oyunlar
oynamaya, Türküler söylemeye başlamış. Gardiyanlar bile mütebessimler. Gece sabaha
kadar radyo başında nöbet tutuyorlar. Çıktı çıkacak af. Kap kacaklarını
toplamış bazıları. Kimilerinin ise bavulu bile hazır. Ağır cezadan mahkûm
olanlar ise akıl sağlıklarını senelerdir korumuş olmasına karşın şimdi
kaybedecek kadar mutlular. Hapishane de bir de Nazım var. Nazım Hikmet.
8 Nisan’da açlık grevine
gireceğini duyurmuş. Sütten ağzı yanmış bir kere yoğurdu üfleyerek yemek
gayesinde. Saçları kırlanmış. Ama eli de dili de pas tutmamış.
Soruyorlar*.
-Hürriyete kavuşunca ne yapmak
fikrindesiniz?
-Aman diyor, o zaman gelsin de
bol bol konuşuruz.
Hürriyetin eşiğinde olduğu
hatırlatılıyor kendisine.
-Peki diyor.
-Tavukçuluk yapmak niyetindeyim. Tavuk
üretmek; he bir de 13 yılda dokumacılığı çok iyi öğrendim. Dokumacılık da yapabilirim
şüphesiz.
-Peki ya yeni eserler verecek
misiniz?
-Bundan sonraki eserlerim
tavuklar, onalrdan toplayacağım yumurtalar belki de üreteceğim dokumalardır…
A.C
*30.Mart 1950 Cumhuriyet Gazetesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder