16 Şubat 2013 Cumartesi

Bursa'da işgal yılları üzerine bir makale


                Her karış vatan toprağımızın olduğu gibi, Bursa işgal yıllarını çok acı tecrübe etmişti. Bursa'da yaşanan acı ne Bursalıların ne de Türklerin acısıydı. Beraber yaşayan iki toplumun, aralarından olmayanlarının açtığı ateş altında verdikleri hayat mücadelesinin bakiyesiydi. Dinmeyecek, bitmeyecek ve anlatılamayacak bir yaraydı işgal. Tarih kitaplarını, hikayeleri, günlükleri, romanları dolduran sayısız bahtsız anılarla dolu bir süreçti bu. Hala konuşuyoruz, hala yaşıyoruz ve yaşayacağız. Anlatacağız da... "Bu şehirdeki mezalim tarih incelemelerinin dışında konuyla özel olarak ilgilenenlerin ulaşabilecekleri gazete sütunlarındaki yazılarda ve sınırlı sayıdaki edebî eserde karşımıza çıkmaktadır". Edebiyatımıza yansıyan işgal günlerini ve mezalimi okumak isterseniz Alev SINAR'ın "
BİR ŞEHRİN EDEBİYATA YANSIYAN ACI HİKÂYESİ:  MİLLİ MÜCADELEDE BURSA " adlı makalesinden başlamanızı öneririm. bu makale size güzel bir kaynakça olacak ve bundan sonraki okuma programınıza yeni eserler ekleyecektir. makalede geçen her edebi eseri tek tek okumayı arzu edeceğinizi umarak, iyi okumalar dilerim...
Öz'den:
"Bursa’nın işgal süreci sadece tarih incelemelerine yansımamış, o ateşten
günleri yaşayanların kalemleri vasıtasıyla edebiyata da aksetmiştir. Şehrin işgal
öncesi durumu, işgali ve kurtuluşu doğrudan doğruya belge niteliği taşıyan
komisyon raporlarından ve meclis zabıtlarından takip edilebileceği gibi gazete
yazılarında, hatıralarda, hikâye, roman ve şiirlerde de yansımasını bulmuştur. Bu
yazıda, Osmanlı’ya başkentlik yapmış ve Türk-İslâm kültürünü somut bir şekilde
yansıtan bir şehrin Millî Mücadele içindeki acı hikâyesi edebiyatçıların
gözlemlerinden yola çıkarak aktarılmaya çalışılacaktır" Alev Sınar.
İçinden:
                “Bursa’da bir tütün tüccarı Petro Avramidis vardı. Bu,
beraberinde üç kişiyle birlikte Beşevler’de konaklayan Albay Cirolis’e gitti,
şehrin teslim olduğunu bildirdi. Albay da Bursa’yı işgal ettirdi. Petro
Avramidis’le bir Yunan Binbaşısı Belediye önüne geldiler. Buradakiler,
balkondan beyaz bayrak sallandırmışlardı. Biz seyrediyorduk, ağlamaya
başladık…”(Akkılıç, 1997: 298)
                “Bursa’da kelleleri ağaçlara asarmış bunlar. Kestane ağaçlarına.
Sıra sıra kelleler. (...) Ecnebi gazeteciler köylere girip çıkarak rapor
tutarlarmış. Yunanlıların kaç kişiyi katlettiklerine dair... Yunanlılar
bizimkilere türlü türlü işkenceler ederlermiş. Gözlerini oymaktan tut,
şurasını burasını kesmeğe kadar” (Çokum, 1993:363).
                “Bursa bizim ikinci Kabe’mizdi. Cedlerimiz, padişahlarımız,
sanatlarımızla taşlarına, topraklarına kadar Türk olan Bursa şimdi
hainlerin elinde çarmıha gerilen, bin yarasında bin sızı, sabırlı bir
Mesih’den başka bir şey değil.
Bursa ne silahlı bir şehirdi, ne de askerdi. Bursa Keşiş'in eteğinde
itikâfa çekilmiş vecd içinde derin bir sanatkâr, bir abiddi. Medeniyet
dünyasının bizi terbiye etmek için (!) silahlandırarak memleketimize
salıverdiği Yunan çocukları kim bilir ona neler yapmışlardır!
                “Ya Yeşil Bursa? Kuvvetimizi ilk denediğimiz, istidâdımızı ilk
gözümüzün önüne koyduğumuz o ced ve anane toprağı Bursa...
Heyetin, Türk kuvvetinin ve Türk güzelliğinin meydana konmuş ilk
sergisidir. Kıyamete kadar da öyle kalsın inşallah!
Devlet kuran Osman; ordu kuran, kale, kıta alan Orhan; mülkler
zapteden, Edirne’ye de senin gibi Türk sîmâsı çizen Kosova şehidi
Hüdâvendigâr; Yıldırım’ın oğlu, ikinci müessis, Çelebi Mehmed sende;
Muradiye sende, eşsiz Yeşil Cami sende, Yeşil Türbe sende...”
                "Artık yalnız eli silah tutanlar değil, beş on okka yük taşıyabilecek,
bir kağnının öküzlerine embel dürtebilecek çocuklar ve kadınlar da cihada
akıyordu. Daha şimdiden isimler çıkmıştı ortaya; Kara Fatmalardan, Ayşe 347
onbaşılardan, Pembe çavuşlardan bahsediliyordu. Kadınlık ilk defa
şehadet ve gaza mertebelerine ermişti.”(Buğra, 2000:141-142) 
                “Bizim Mektep, hususi bir mektepti. Zehra Abla adında biri
açmıştı. (…) Bizim Mektep, Bursa mıntıkasında kalan gizli milli
mücadelecilerin uğrağı idi. Orada toplanırlar, Ankara ile oradan
yazışırlardı. İstilâ kuvvetleri bunu şöyle böyle haber almışlar ve Zehra abla
aleyhine deliller toplamışlar ve bir gün kızcağızı yaka paça edip prangaya
vurmuşlardı. Kurşuna dizileceği söylendi. Sonra Girit zindanına
gönderildi.”(Aka Gündüz, 1945: 151)
                “Gazi’nin Bursa’ya ilk girişini seyrettim. Bu, bende feci, elîm bir
hatıra uyandırdı. Birkaç sene evvel Franşe Despre adında bir Fransız
kakavanı da İstanbul’a şatafatla girmişti. O girişle bu giriş,  hayalimde
karşılaştı. Yahudi palelerinin bile alay ettikleri o girişle, cihanın parmak
ısırdığı bu giriş arasındaki fark ne azametliydi!” (Aka Gündüz, 1943: 157)

U.Ü. FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ
 SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ 
 Yıl: 8, Sayı: 13, 2007/2

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder