Ulus olmak ve ulusal bilincin
yaratılması öyle dünden bugüne sağlanmış değildir. Bugünden yarına da kolay
beri yok edilemeyecektir!
Atatürk’ün ulus anlayışı içinde “Türkiye
Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk ulusu denir” yatar. Bu söylemde dil,
din, ırk gibi hiçbir ayrımcılığa gitmeksizin birleştirici ve barışçı bir
anlayış vardır.
Bu söylemler; dağılmış vatan topraklarının, tükenmiş
umutların, yok olmuş milli birlik ve beraberliğin kara bulut gibi örttüğü bir
coğrafya üzerinde bir ulusal kimlik yaratarak ulus devleti kurma fikrinin
tohumlarını atan söylemlerdir. Nitekim o dönemde evrensel güçlerin “bir rüya”
olarak nitelendirdiği bu hayal gerçek olmuştur. Türk ulusu, istiklal harbinden
çıkıp; misak-ı milli topraklarında bağımsız bir “Türkiye Cumhuriyeti” kurarak
bir Türk vatanı yaratmıştır.
Bu toprakların vatan haline gelmesi de günümüzde
sosyal ağlarda (!) olduğu gibi“bu toprakların vatan olmasını istiyorsan
beğen tuşuna bas” diyerek olmamıştır. Bu topraklar üzerinde bir tarih yaşanmış
ve “ulus” bilinci kenetlenen bir halkın ortak adımlarının, savaşlarının,
acılarının, sevinçlerinin, gözyaşlarının sonucu gelişmeye başlamıştır. Bu
tarihi anlamak, tarihin yol göstericiliğine inanmak, akla dayalı politikalar
ile ilerlemek bu ulusları bir arada tutmuş ve tarih defterinde bugünlere
taşımıştır….
Peki Türk halkının aklına milli bilinç, ulus
bilinci, ortak gelecek, bağımsızlık vs. gibi çok “çağdışı” kavramlar nasıl yerleşmiştir? Bu da yine “upload”
ederek olmamıştır.
Atatürk ve arkadaşlarının 19 Mayıs günü Samsun’a
çıkışı yalnız spor bayramı, gençlik bayramı vs. değildir. “Atatürk 19 Mayıs’da Samsun’a
ayak basmış, Türk Ulusuna yeni bir varlık, yeni bir hareket vermek için ilk
adımı atmıştır”.
Olay burada başlamıştır arkadaşlar, gençler,
çocuklar…
Pazartesi günleri altında “istiklal Marşı”
okuduğunuz o bayrak da, o marş da, o dil de ve hatta o din de “o gün” yani “19
Mayıs” günü bir tohum olarak toprağa girmiştir. Hani sonradan “19
Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik Ve Spor Bayramı” denilen o dandik gün. Bizler
GPS olmadan evimizin yolunu bulamazken, “pusulasız bir gemi” ile bir avuç
vatansever, bu ulusa kuzeyi göstermiştir…
Ve evet, çok konuştum, çok anlattım… Nutuk atmak kolay değil mi?
Ya 19 Mayıslarda o stadlarda per perişan olmak? Kolay mı? Ayy fena
oluyorum valla!!!
İki beden hareketi yaparak, saatlerde soğukta, yağmur altında kalarak
gösteriler sunmak? Vah vah….derslerden geri kalmak? Bayram hazırlıkları
dolayısı ile test çözememek….perişanlık valla, felaket bir durum…
Faşist (!) beden eğitimi öğretmenleri mahvederdi bizi!!!, “ne büyük bir
çile” idi o günler…
”Bacak kısımları lastikli krem rengi dar mayolarımız vardı” “Ayaklarımıza
da plastik bir şeyler geçirdiğimizi hatırlıyorum” offf ne çok sıkardı
bacaklarımızı, ne kıroca kıyafetlerdi, prada falan olsa bir derece yaniiii!!! Şimdi
giydiğimiz tangalar, bir karış miniler, düşük bel pantolanlar, kafamıza
doladığımız naylonlar, ince topuk ayakkabılar nasıl rahat oysa ki…
Çok iyi oldu bu 19 Mayıs “tuhaf törenlerinin” yapılmayacağının açıklanması. Dün çocuklar gibi
sevindim bu haberi okuyunca, delirdim hatta seviçten bir şampanya patlattım,
bir Yasin adadım Bakanlık çalışanlarına… Bir de konu komşuya helva yapıp
dağıttım şu geçmiş 19 Mayıs törenlerinde
helak olanların anısına….
80’li yıllarda çocukluk, 90’larda gençlik yaşamış
bir kız olarak söylüyorum, doğrudur, o dönemde 19 Mayıslar dersleri kırmak için
bir bahane idi. Gösteriye dahilsek derslere girmez provaya giderdik. Görevimizi
yapar, akşam eve geldiğimizde de TRT’ den bunları izlemeye bayılırdık.
Gösterilere dahil olmadığımız zaman ana caddelerde düzenlenen geçitlere
katılırdık, bayraklar asardık her yere, okulda muhakkak bir kompozisyon veya
şiir yazmış olurduk çoktan. Çocuktuk ve 19 Mayıs bayramı bu demekti. Lise ve üniversite
de ise Cuma’ya denk gelsin diye beklerdik milli bayramların, tatil olsun diye.
Ve 2000’li yıllara geldiğimizde artık milli bayramlar bize sadece “yakın
turlar” ve “günübirlik tatiller”’i ifade etmeye başladı. Eskisi gibi
televizyonlar da tek kanal da olmadığı için, o günün 19 Mayıs olduğunu bile
fark etmeden geçmeye başladı çoğu zaman bayramlar…
Türk
milli eğitiminin genel amaçlarının 1. maddesi: “Türk milletinin bütün fertlerini 1. Atatürk İlke ve İnkılâplarına ve
Anayasa’da ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk milletinin
milli ahlaki insani manevi ve kültürel değerlerini benimseyen koruyan ve
geliştiren; ailesini vatanını ve milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan;
insan haklarına ve anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik
laik ve sosyal bir hukuk devleti olan TC’ye karşı görev ve sorumluluklarını
bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek”
demektedir. Ve ilave etmektedir: “Milli
birlik ve bütünlük içinde kalkınmayı gerçekleştirmek Türk milletinin çağdaş
uygarlığın yapıcı yaratıcı seçkin bir ortağı yapmaktır.”
Aklı devreden çıkardığımızda, hayat hayat
olmaktan, vatan vatan olmaktan, insan insan olmaktan çıkar. Demokratlaşma ve küreselleşme
maskesi altında, ulus birliği ve bilincimizin yok edilmesine ve
kimliksizleştirme politikalarına yem olmayalım…
ASLIHAN CEYHAN-BURSA
2012-01-13
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder