17 Ocak 2013 Perşembe


Ulus olmak ve ulusal bilincin yaratılması öyle dünden bugüne sağlanmış değildir. Bugünden yarına da kolay beri yok edilemeyecektir!


Atatürk’ün ulus anlayışı içinde “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk ulusu denir” yatar. Bu söylemde dil, din, ırk gibi hiçbir ayrımcılığa gitmeksizin birleştirici ve barışçı bir anlayış vardır.
Bu söylemler; dağılmış vatan topraklarının, tükenmiş umutların, yok olmuş milli birlik ve beraberliğin kara bulut gibi örttüğü bir coğrafya üzerinde bir ulusal kimlik yaratarak ulus devleti kurma fikrinin tohumlarını atan söylemlerdir. Nitekim o dönemde evrensel güçlerin “bir rüya” olarak nitelendirdiği bu hayal gerçek olmuştur. Türk ulusu, istiklal harbinden çıkıp; misak-ı milli topraklarında bağımsız bir “Türkiye Cumhuriyeti” kurarak bir Türk vatanı yaratmıştır.
Bu toprakların vatan haline gelmesi de günümüzde sosyal ağlarda (!) olduğu gibi“bu toprakların vatan olmasını istiyorsan beğen tuşuna bas” diyerek olmamıştır. Bu topraklar üzerinde bir tarih yaşanmış ve “ulus” bilinci kenetlenen bir halkın ortak adımlarının, savaşlarının, acılarının, sevinçlerinin, gözyaşlarının sonucu gelişmeye başlamıştır. Bu tarihi anlamak, tarihin yol göstericiliğine inanmak, akla dayalı politikalar ile ilerlemek bu ulusları bir arada tutmuş ve tarih defterinde bugünlere taşımıştır….
Peki Türk halkının aklına milli bilinç, ulus bilinci, ortak gelecek, bağımsızlık vs. gibi çok “çağdışı” kavramlar nasıl yerleşmiştir? Bu da yine “upload” ederek olmamıştır.
Atatürk ve arkadaşlarının 19 Mayıs günü Samsun’a çıkışı yalnız spor bayramı, gençlik bayramı vs. değildir. “Atatürk 19 Mayıs’da Samsun’a ayak basmış, Türk Ulusuna yeni bir varlık, yeni bir hareket vermek için ilk adımı atmıştır”.
Olay burada başlamıştır arkadaşlar, gençler, çocuklar…
Pazartesi günleri altında “istiklal Marşı” okuduğunuz o bayrak da, o marş da, o dil de ve hatta o din de “o gün” yani “19 Mayıs” günü bir tohum olarak toprağa girmiştir. Hani sonradan “19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik Ve Spor Bayramı” denilen o dandik gün. Bizler GPS olmadan evimizin yolunu bulamazken, “pusulasız bir gemi” ile bir avuç vatansever, bu ulusa kuzeyi göstermiştir…
Ve evet, çok konuştum, çok anlattım… Nutuk atmak kolay değil mi?
Ya 19 Mayıslarda o stadlarda per perişan olmak? Kolay mı? Ayy fena oluyorum valla!!!
İki beden hareketi yaparak, saatlerde soğukta, yağmur altında kalarak gösteriler sunmak? Vah vah….derslerden geri kalmak? Bayram hazırlıkları dolayısı ile test çözememek….perişanlık valla, felaket bir durum…
Faşist (!) beden eğitimi öğretmenleri mahvederdi bizi!!!, “ne büyük bir çile” idi o günler…
Bacak kısımları lastikli krem rengi dar mayolarımız vardı” “Ayaklarımıza da plastik bir şeyler geçirdiğimizi hatırlıyorum” offf ne çok sıkardı bacaklarımızı, ne kıroca kıyafetlerdi, prada falan olsa bir derece yaniiii!!! Şimdi giydiğimiz tangalar, bir karış miniler, düşük bel pantolanlar, kafamıza doladığımız naylonlar, ince topuk ayakkabılar nasıl rahat oysa ki…
Çok iyi oldu bu 19 Mayıs “tuhaf törenlerinin” yapılmayacağının açıklanması. Dün çocuklar gibi sevindim bu haberi okuyunca, delirdim hatta seviçten bir şampanya patlattım, bir Yasin adadım Bakanlık çalışanlarına… Bir de konu komşuya helva yapıp dağıttım şu geçmiş 19 Mayıs törenlerinde helak olanların anısına….
80’li yıllarda çocukluk, 90’larda gençlik yaşamış bir kız olarak söylüyorum, doğrudur, o dönemde 19 Mayıslar dersleri kırmak için bir bahane idi. Gösteriye dahilsek derslere girmez provaya giderdik. Görevimizi yapar, akşam eve geldiğimizde de TRT’ den bunları izlemeye bayılırdık. Gösterilere dahil olmadığımız zaman ana caddelerde düzenlenen geçitlere katılırdık, bayraklar asardık her yere, okulda muhakkak bir kompozisyon veya şiir yazmış olurduk çoktan. Çocuktuk ve 19 Mayıs bayramı bu demekti. Lise ve üniversite de ise Cuma’ya denk gelsin diye beklerdik milli bayramların, tatil olsun diye. Ve 2000’li yıllara geldiğimizde artık milli bayramlar bize sadece “yakın turlar” ve “günübirlik tatiller”’i ifade etmeye başladı. Eskisi gibi televizyonlar da tek kanal da olmadığı için, o günün 19 Mayıs olduğunu bile fark etmeden geçmeye başladı çoğu zaman bayramlar…
Türk milli eğitiminin genel amaçlarının 1. maddesi: “Türk milletinin bütün fertlerini 1. Atatürk İlke ve İnkılâplarına ve Anayasa’da ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk milletinin milli ahlaki insani manevi ve kültürel değerlerini benimseyen koruyan ve geliştiren; ailesini vatanını ve milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan; insan haklarına ve anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik laik ve sosyal bir hukuk devleti olan TC’ye karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek” demektedir. Ve ilave etmektedir: “Milli birlik ve bütünlük içinde kalkınmayı gerçekleştirmek Türk milletinin çağdaş uygarlığın yapıcı yaratıcı seçkin bir ortağı yapmaktır.”
Aklı devreden çıkardığımızda, hayat hayat olmaktan, vatan vatan olmaktan, insan insan olmaktan çıkar. Demokratlaşma ve küreselleşme maskesi altında, ulus birliği ve bilincimizin yok edilmesine ve kimliksizleştirme politikalarına yem olmayalım…
ASLIHAN CEYHAN-BURSA
2012-01-13


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder